Tuzun İnanılmaz Hikayesi !
Tuz deyip geçmemek lazım! Şimdi elini
atsan her yer tuz kaynıyor doğru ama tuzu acaba ne kadar tanıyoruz? Bizzat
insan vücudunun da bir bölümünü oluşturan bu kristal parçacıkları sadece
gündelik yaşamı tatlandırmakla kalmamış, tarih boyunca verimliliğin sembolü
olmuş, yapılan araştırmaların sürekliliği veya verilen sözlerin tutulması hep
tuzla ifade edilmiş. Ne garip değil mi? ''Tuz çarpsın ki !'' falan mı
diyorlarmış? Kulağa komik geliyor şimdi böyle düşününce.
Homer’in “kutsal bir madde” olarak
tanımladığı tuz, insanların beslenme amacıyla düzenli olarak tükettiği yegane
madendir ve en başından itibaren insanlık tarihinin gidişatını etkileyen,
uygarlığı şekillendiren maddelerden biri olmuştur. Bizzat
insan vücudunun da bir bölümünü oluşturan bu kristal parçacıkları sadece
gündelik yaşamı tatlandırmakla kalmamış, tarih boyunca verimliliğin sembolü
olmuş, yapılan araştırmaların sürekliliği veya verilen sözlerin tutulması hep
tuzla ifade edilmiştir. Geleneksel halk inanışlarında da paranın bereketli
olması için cüzdanda tuz taşımak vardır mesela
Konukseverliğin bir ifadesi olarak
ikram edilen tuz, ilk uluslararası ticari ürünlerden biri olarak sık sık para
yerine, yani bir değişim aracı olarak kullanılmıştır. Dolayısıyla, tarihin
çeşitli dönemlerinde tuza sahip olanlar en büyük zenginliğe sahip
olmuşlardır.Acaba kaç kilo tuz ederdi bir İphone?
MÖ 250’de Çin’de dünyanın ilk
tuzlasını kuran Li Bing’den 1930’da Hindistan’daki İngiliz yönetimine karşı
“Tuz İsyanı”nı düzenleyen Gandhi’ye gelinceye kadar savaşları, kültürleri,
siyasi iktidarları, dinleri, ekonomileri ve elbette ki yemek ve beslenmeyi
çeşitli biçimlerde etkileyen tuzun insanlık tarihinde özel bir yer tutması
doğal.Seviyoruz tuzla,kızıyoruz tuzla,para harcıyoruz tuzla yani.
Gelenek görenekten bahsettik biraz
da teknik konuşalım.Tuzun gıda saklamada kullanılabilirliğinin keşfi,
medeniyetin kurulmasını başlatmıştır. Bu keşif, gıdaların sadece sezonunda
tüketilme zorunluluğunu ortadan kaldırmış, aynı zamanda uzak mesafelere gıda
taşınabilmesinin önünü açmıştır.
Az olan ya da zor olan değerlidir
düşüncesi tarihin her evresinde var olmuştur.Eski dönemlerde tuz elde etmek çok
zorolduğundan bazı halklar tarafından tuz bir para birimi olarak kabul edilme
derecesinde değerli bir ticaret öğesine dönüşmüştür. Hatta tarihte tuzun
bir diğer adı da “beyaz altın” olarak geçmektedir. Yakın bir gelecek olan
20.Yüzyılda Etiyopya’da temel para birimi “amoleh” adı verilen yaklaşık yarım
kilo ağırlığındaki tuz çubuklarıydı. 1450’de Mali’de tuz, aynı ağırlıktaki
altınla eşdeğerdi. Günümüzde tuz halen Sudan bölgesi ve güneydeki ormanlarda
yaşayan yerliler tarafından para yerine kullanılmaktadır.
Roma İmparatorluğunun ilk
yıllarında Roma kentinin genişlemesiyle birlikte başkent Roma’ya tuz taşımak
için birçok yol yapılmıştır. Bu yollardan en önemlisi Roma’yı Adriyatik
denizine bağlayan “Via Salaria” dır (tuz yolu) ve bu yol Roma‘da günümüzde
kullanılmakta olan en eski yoldur.
Roma imparatorluğunda bir dönem
Romalı askerlere maaş yerine tuz verilmiştir. Latincede tuz anlamına gelen “salarium”
kelimesinin kökü olan “sal”dan İngilizce maaş anlamına gelen “salary” kelimesi
türemiştir.
Tuzdaki yüksek vergi ve tuz tekeli
nedeniyle tuzun çok pahalı oluşu Çin’den Afrika kıtasına kadar birçok ulusta
isyana ve birçok ülkeler arası savaşa neden olmuştur. Fransız devriminin
nedenlerinden biri de halkın yüksek tuz vergisine isyan etmeleridir.
Hindistan’ın İngiliz işgalinden bağımsızlık savaşını Mahatma Gandi bir
avuç tuzu alıp havaya kaldırmasıyla başlatmıştır. Birçok ülke savaşta iken kuşatma
altına aldığı şehrin tuz üretim tesislerini yok ederek şehrin direncini kırma
yoluna gitmiş ve başarılı olmuştur.
Osmanlı Devleti’nde deniz ve büyük
göllerin kıyısında bulunan yerleşim birimlerindeki tuzlalarda ve yer altı tuz
yataklarında üretilen tuz, sanayide, yiyecek maddelerinin uzun süre
saklanmasında ve gündelik tüketimde fazlasıyla ihtiyaç duyulan maddelerdendi.
Gelirleri Osmanlı hazinesinin önemli kalemlerinden olan tuzlalar ülkenin birçok
yerinde faaliyet göstermekte idiler.Bu tuzlaların gelirleri çoğunlukla ya
padişah haslarının ya da yüksek görevlilerin dirliklerinin gelir kalemleri
arasında yer almakta idi.
Tuz, devlet için önemli gelir
kalemlerindendi. Suriye ve İzmir limanlarından Avrupa’ya ihraç ediliyordu.
Akarsular, madenler göller, denizler devlet malı sayıldıklarından tuzlaların
mülkiyeti de devlete aitti. Dolayısıyla buralarda üretilen tuz devletin malı
sayılmakta idi. “Mal benimdür, amilin değildür, ana göre ihtimam edeler.” lafı
dönemin ünlü devlet büyüğü sözlerindendi. Tuzlaların öneminden dolayı tuzcular
bazı vergilerden muaf tutulmuşlardı.
Okuduğunuz için teşekkürler :)
Bir yaşıma daha girdim 👏
YanıtlaSilevet çok şaşırtıcı bilgiler benimde ilk tepkim böyle olmuştu :)
YanıtlaSil