Şifa Orucu Ya Da Water-Fasting Ya Da Heilfasten Erfahrung - Giriş
Son zamanlarda bana bir şeyler olmaya başladı. Vücudumda deli gibi irinli sivilceler olduk olmadık yerlerde belirdiler. Çıbanlar da üstüne cabası ee yaşım da 30 hani şu en sevilmeyen yaş...
Aldı beni bir telaş haklı olarak neden derseniz bu yaşıma kadar sürekli beslenme rejimimin %60'ı ''Paket gıdalardan'' oluşuyordu. Çalışan bir anne-babanın kenarda köşede acele büyümüş çocuklarının ilkiyim hani şu en çok yanan ekmek hah! İşte ben O'yum. Hani diyorlar ya 30 dan sonra hastalıklar baş gösterir falan diye beni de aldı bir kanser korkusu haklı olarak. O kadar yemeğe, katkıya dağ olsa dayanmaz anacım.
Bir çok ülkede bir çok kültürde özellikle ağır hastalık geçiren ya da hastalık evresini yaşayan insanlar için tavsiye edilen genel adıyla Şifa orucunun bugün ilk gününü tamamladım ve bu satıları yazmaya başladım. Muhtemel ki gün be gün gücüm yettikçe yazmaya devam edeceğim bir günce gibi çünkü ne olacak neyle karşılaşırım ben de çok merak ediyorum.
Bu gün 19 Ağustos 2018 ve bundan 4 gün önce işyerimden kusma nöbeti sebebiyle erken çıkıp hastaneye gitmek zorunda kaldım ve doktor tetkiklerimden sonra 3 gün kadar rapor verdi ki artık bir devlet hastanesinden rapor verilmesi ne kadar zor anlatmaya gerek yok sanırım...
Vücudumda ki irinli sivilceler ve değişik morlukların yanı sıra kulağımın arkasında ve başımın arka çevresini sarmalayan eski bir dost beni tekrar buldu; egzama... Bilenler bilir kendisi hem duygusal bir hastalıktır hem de alerjik; yani hem ruh halim hem de yediğim-içtiğim sebepli tekrar geri döndüğünü düşünüyorum... Şansıma saçlarım da sarı ve dipleri gelmiş ya her görene uzun uzun egzamanın ne olduğunu ve neden saçlarımı ''Boyayamadığımı'' anlatıyorum. Bu arada gerçekten çingene sarısı saç rengi şu an ki saç rengimin yanında kalantör kalır :)
Ayrıca saframda taş sorunu, karaciğerimde yağlanma ve bazı hormonal dengesizliklerle zuhur eden durumlarla da boğuşuyorum.
Dürüst olmam gerekirse bu yaşıma kadar çok fazla yedim, gezdim ( Yani gezdim derken lokanta- restaurant falan yoksa sor toplasan İstanbul dışına 3 defa çıktım çıkmadım bildiğin ev kuşuyum, tercih meselesi tabi ) ve artık bir damak tadı oluşturdum kendime. Israrla paket ürünler, katkılı ürünler, fast-foodlar ve endüstriyel gıdalar yememeye maximum dikkat ediyorum.
Yani şunu gördüm ki sonu yok... Endüstri çok albenili evet ama benim ömrüm bu fabrikaya yetmez kabul ettim. Böyle giderse bu tempomla devam edersem ya soluğu Dr. Nowzaradan'ın yanında alacağım ya da bir kemoterapi merkezine başlayacağım...
Beni şifa orucu tutmaya teşvik eden sebep belli hastalıkların bende baş göstermesi ve onlardan kurtulma isteğim oldu. Burada anlatacaklarımı bilgilendirme amaçlı anlatıyor olup herhangi bir tavsiye ve bir yönlendirme yapmak istemediğimi belirtmek isterim. Yaptığım şeyin adı; şifa orucu, water-fasting ya da heilfasten erfahrung olarak anılıyor. Şimdi hepsinin farklı bir işlevi ve anlamım var, kimi zayıflamak kimi ise benim gibi hastalıklarına şifa bulmak amacı ile yapıyor. Hepsinin de temel mantığı vücudun kendi kendine yetebilecek bir kapasiteye sahip olduğunu kabul edip belli bir zaman herhangi bir gıda almadan yaşamak yani biraz oruç tutmaya benziyor bu sebeple ben şifa orucu diyeceğim.
Burada ki amacım ise şu; insan vücudu aslına bakılırsa hayatta kalmak için direnç sistemine en çok sahip olan organizmalardan biri. Şimdi benim gibi yemek yemeyi çok seven ve yemek yemezse ölecekmiş gibi hisseden biri için en ikna edici idrak ve izahat şu oldu; insan metabolizması aç kalınca ilk aşamada vücudunda ki hastalıklı hücreleri ne bileyim irinli sivilceleri vücut içinde ki kiri pası yiyor. Bu kirler paslar nereden çıkıyor derseniz fazla yemekten. İtiraf etmek gerekirse insan vücudu için ortalama bir avuç kadar ( Sporcu ya da benzeri bir bedensel aktivite de bulunmuyorsanız ) yani kabaca 250 gr. yemek yeterli oluyor. Ancak hangimiz bu kadar ''Az'' yiyoruz ? Gelir seviyeniz iyi ve sosyal çevrenizde kalabalıksa gün içerisinde bu kadar az yemeniz ''İmkansız'' hale geliyor çünkü bizim kültürümüzde dışarıda iken az yemek ya da yemek yememek hoş karşılanmayan bir davranış olarak algılanıyor. Biz değil miydik ye yoksa arkandan ağlar mottolarıyla büyüyen annane evine gidince aa yemezsen annanen kırılır mobbingi ile o son baklavayı gömen ?
Hal böyle olunca vücut sindiremediği gıdaları toksinleri bir şekilde yönetemeyince hastalık olarak tekrar bize döndürüyor. Şu an hatırlayamayacağım ancak eski bir alim şuna benzer bir şey söylemiş; '' İnsan o kadar şanslı ki az yiyerekte hayatta kalabilir çünkü bağırsakları uzun olduğundan sindirim uzun sürer ve uzun süre açlığa dayanabilir şayet bağırsaklarımız bir farenin ki kadar kısa olsa sürekli yeme ihtiyacı duyar ve açlık çekerdik.'' Fare gibi değil ''İnsan'' gibi yemek yemeye başlamaya karar verişimi etkileyen bir etken de bu oldu.
Haaa ne diyorduk vücut aç kalınca kiri pası yiyor dedik, ikinci evre de vücutta ki yağları kırmaya ve onları beyni beslemek için glikoza çevirmeye başlıyor ki bu ikinci evreye ''ketosis'' deniliyor. Allah vallahi bizi ne güzel yaratmış ki canlıların arasında ketosis yapabilen nadir varlıklardanız örneğin bir orangutan 5 gün aç kalırsa ölür çünkü vücudu ketonejik enerji üretemez ancak biz insanlar bunu yapabiliyoruz. Üstelik ketosis halinin bazı güzel yanları da var beyin dahil tüm hayati organlar keton yakarak %20 daha verimli çalışıyormuş bence müthiş !
Yakacak yağ da kalmayınca vücut artık kasları yani kendi kendini yemeye başlıyormuş ki benim bu evreye gelebilmem için herhalde 30 kiloya falan düşmem lazım bu sebeple panik yok kıps*
Yukarıda uzun uzadıya neden, niçin ve nasıl başlamak istedim ve başlamaya karar aldım anlatmak istedim bir girizgah olsun dedim çünkü internette bu konuyla ilgili Türkçe kaynak kısıtlı çorbada benim de tuzum olsun istedim.
Şifa Orucu- Birinci Gün
Şifa Orucu- İkinci Gün
Şifa Orucu- Üçüncü Gün
Şifa Orucu- Sonuçları
Okuduğunuz için teşekkür ederim :)
Aldı beni bir telaş haklı olarak neden derseniz bu yaşıma kadar sürekli beslenme rejimimin %60'ı ''Paket gıdalardan'' oluşuyordu. Çalışan bir anne-babanın kenarda köşede acele büyümüş çocuklarının ilkiyim hani şu en çok yanan ekmek hah! İşte ben O'yum. Hani diyorlar ya 30 dan sonra hastalıklar baş gösterir falan diye beni de aldı bir kanser korkusu haklı olarak. O kadar yemeğe, katkıya dağ olsa dayanmaz anacım.
Bir çok ülkede bir çok kültürde özellikle ağır hastalık geçiren ya da hastalık evresini yaşayan insanlar için tavsiye edilen genel adıyla Şifa orucunun bugün ilk gününü tamamladım ve bu satıları yazmaya başladım. Muhtemel ki gün be gün gücüm yettikçe yazmaya devam edeceğim bir günce gibi çünkü ne olacak neyle karşılaşırım ben de çok merak ediyorum.
Bu gün 19 Ağustos 2018 ve bundan 4 gün önce işyerimden kusma nöbeti sebebiyle erken çıkıp hastaneye gitmek zorunda kaldım ve doktor tetkiklerimden sonra 3 gün kadar rapor verdi ki artık bir devlet hastanesinden rapor verilmesi ne kadar zor anlatmaya gerek yok sanırım...
Vücudumda ki irinli sivilceler ve değişik morlukların yanı sıra kulağımın arkasında ve başımın arka çevresini sarmalayan eski bir dost beni tekrar buldu; egzama... Bilenler bilir kendisi hem duygusal bir hastalıktır hem de alerjik; yani hem ruh halim hem de yediğim-içtiğim sebepli tekrar geri döndüğünü düşünüyorum... Şansıma saçlarım da sarı ve dipleri gelmiş ya her görene uzun uzun egzamanın ne olduğunu ve neden saçlarımı ''Boyayamadığımı'' anlatıyorum. Bu arada gerçekten çingene sarısı saç rengi şu an ki saç rengimin yanında kalantör kalır :)
Ayrıca saframda taş sorunu, karaciğerimde yağlanma ve bazı hormonal dengesizliklerle zuhur eden durumlarla da boğuşuyorum.
Dürüst olmam gerekirse bu yaşıma kadar çok fazla yedim, gezdim ( Yani gezdim derken lokanta- restaurant falan yoksa sor toplasan İstanbul dışına 3 defa çıktım çıkmadım bildiğin ev kuşuyum, tercih meselesi tabi ) ve artık bir damak tadı oluşturdum kendime. Israrla paket ürünler, katkılı ürünler, fast-foodlar ve endüstriyel gıdalar yememeye maximum dikkat ediyorum.
Yani şunu gördüm ki sonu yok... Endüstri çok albenili evet ama benim ömrüm bu fabrikaya yetmez kabul ettim. Böyle giderse bu tempomla devam edersem ya soluğu Dr. Nowzaradan'ın yanında alacağım ya da bir kemoterapi merkezine başlayacağım...
Beni şifa orucu tutmaya teşvik eden sebep belli hastalıkların bende baş göstermesi ve onlardan kurtulma isteğim oldu. Burada anlatacaklarımı bilgilendirme amaçlı anlatıyor olup herhangi bir tavsiye ve bir yönlendirme yapmak istemediğimi belirtmek isterim. Yaptığım şeyin adı; şifa orucu, water-fasting ya da heilfasten erfahrung olarak anılıyor. Şimdi hepsinin farklı bir işlevi ve anlamım var, kimi zayıflamak kimi ise benim gibi hastalıklarına şifa bulmak amacı ile yapıyor. Hepsinin de temel mantığı vücudun kendi kendine yetebilecek bir kapasiteye sahip olduğunu kabul edip belli bir zaman herhangi bir gıda almadan yaşamak yani biraz oruç tutmaya benziyor bu sebeple ben şifa orucu diyeceğim.
Burada ki amacım ise şu; insan vücudu aslına bakılırsa hayatta kalmak için direnç sistemine en çok sahip olan organizmalardan biri. Şimdi benim gibi yemek yemeyi çok seven ve yemek yemezse ölecekmiş gibi hisseden biri için en ikna edici idrak ve izahat şu oldu; insan metabolizması aç kalınca ilk aşamada vücudunda ki hastalıklı hücreleri ne bileyim irinli sivilceleri vücut içinde ki kiri pası yiyor. Bu kirler paslar nereden çıkıyor derseniz fazla yemekten. İtiraf etmek gerekirse insan vücudu için ortalama bir avuç kadar ( Sporcu ya da benzeri bir bedensel aktivite de bulunmuyorsanız ) yani kabaca 250 gr. yemek yeterli oluyor. Ancak hangimiz bu kadar ''Az'' yiyoruz ? Gelir seviyeniz iyi ve sosyal çevrenizde kalabalıksa gün içerisinde bu kadar az yemeniz ''İmkansız'' hale geliyor çünkü bizim kültürümüzde dışarıda iken az yemek ya da yemek yememek hoş karşılanmayan bir davranış olarak algılanıyor. Biz değil miydik ye yoksa arkandan ağlar mottolarıyla büyüyen annane evine gidince aa yemezsen annanen kırılır mobbingi ile o son baklavayı gömen ?
Hal böyle olunca vücut sindiremediği gıdaları toksinleri bir şekilde yönetemeyince hastalık olarak tekrar bize döndürüyor. Şu an hatırlayamayacağım ancak eski bir alim şuna benzer bir şey söylemiş; '' İnsan o kadar şanslı ki az yiyerekte hayatta kalabilir çünkü bağırsakları uzun olduğundan sindirim uzun sürer ve uzun süre açlığa dayanabilir şayet bağırsaklarımız bir farenin ki kadar kısa olsa sürekli yeme ihtiyacı duyar ve açlık çekerdik.'' Fare gibi değil ''İnsan'' gibi yemek yemeye başlamaya karar verişimi etkileyen bir etken de bu oldu.
Haaa ne diyorduk vücut aç kalınca kiri pası yiyor dedik, ikinci evre de vücutta ki yağları kırmaya ve onları beyni beslemek için glikoza çevirmeye başlıyor ki bu ikinci evreye ''ketosis'' deniliyor. Allah vallahi bizi ne güzel yaratmış ki canlıların arasında ketosis yapabilen nadir varlıklardanız örneğin bir orangutan 5 gün aç kalırsa ölür çünkü vücudu ketonejik enerji üretemez ancak biz insanlar bunu yapabiliyoruz. Üstelik ketosis halinin bazı güzel yanları da var beyin dahil tüm hayati organlar keton yakarak %20 daha verimli çalışıyormuş bence müthiş !
Yakacak yağ da kalmayınca vücut artık kasları yani kendi kendini yemeye başlıyormuş ki benim bu evreye gelebilmem için herhalde 30 kiloya falan düşmem lazım bu sebeple panik yok kıps*
Yukarıda uzun uzadıya neden, niçin ve nasıl başlamak istedim ve başlamaya karar aldım anlatmak istedim bir girizgah olsun dedim çünkü internette bu konuyla ilgili Türkçe kaynak kısıtlı çorbada benim de tuzum olsun istedim.
Şifa Orucu- Birinci Gün
Şifa Orucu- İkinci Gün
Şifa Orucu- Üçüncü Gün
Şifa Orucu- Sonuçları
Okuduğunuz için teşekkür ederim :)
Yorumlar
Yorum Gönder